yüreği ağzında, soluk soluğa uyandı, gözünü açmadan büzüşüp kaldı. sesleri dinlemeye başladı, evi tahliye ediyorlar. hareket edemedi, dinledi. sesler ya parmak uçlarından ya da diş aralarından geliyordu. yeniden uykuya daldı...
ayaklarını sürüyerek mutfağa gitti, bulaşıklar yıkanmamıştı, şişeler, paketler.. yapması gerekenleri düşündü, yıkanması gereken bulaşıkları, okunması ve yazılması gerekenleri, ödenmemiş faturaları, söylenmemiş sözleri, unutulmaması gereken yalanları, güdülmesi gereken kinleri, izlenmemiş filmleri, taranmamış saçları, aranmamış dostları, yaşaması gereken yılları, cevaplaması gereken soruları.. onun yerine duşa girdi..
"bayan, eldivenlerinizi düşürdünüz!" dedi bir adam,
"hayır, benim değil." dedi.
"ama sizden düştü?!"
"benim değil."
yürüyor.. sağ adım, sol adım, sonra yine sağ.. ezberden.. soluk alışı da öyle.. bulaşıkları yıkamayı unutuyor, gülümsemeyi, konuşmayı hatta yemek yemeyi.. ama ciğerleri duraksız dolup boşalıyor.. ezberden..
bir takside şimdi, öncesi kayıp.
"sola dönün!" diyor, soğuk kanlı..
"sola dönüş yok abla." diyor adam,
"sola dönün."
bakmadan açıyor kilidi, yine ezberden.. ayaklarını sürüyerek mutfağa gidiyor, bulaşıklar yıkanmamış.. parmaklarını saçlarının arasında gezdiriyor, ıslak, kurutması gerek. onun yerine duşa giriyor..
sonra yine uykuya dalıyor..
ertesi günün farkı olmayacak. belki biraz 'zoom', biraz 'pan'..
o da ezberden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder