26 Mart 2007 Pazartesi

23 Mart 2007 Cuma

bilmedim, bilmem...

ben şimdi göz kapaklarımı aralasam, bi sağa baksam, bi sola baksam ne farkeder, bişeyler görsem, beğensem ya da nefret etsem kaç yazar?!

burnumdan kocaman bi nefes alsam, kanım dolaşsa bedenimde, sonra kirlenmiş soluğumu bi seferde versem ne olur, vermesem ne olur?!

ağzımı açıp iki kelam etsem, bi soru sorsam, bi başkasını cevaplayamasam, sonra pişman olup yeniden sussam, kim umursar?!

elimi kaldırıp saçımı düzeltsem, sonra çayımdan bi yudum daha içsem, telefona uzanıp onu arasam, sonra çalmadan kapasam, kimin haberi olur?!

ben şimdi, şu an unutsam tüm bildiklerimi, bozsam ezberimi, yabancısı olsam bütün tanıdıklarımın ve bulamasam evimin yolunu dahi, kim yardım eder?

bi sabah uyanmasam, ya da uyansam da kalkmasam yatağımdan ve hiç bigün kalkmasam hatta, hep kapasam gözlerimi, üst komşunun ayak seslerini duysam yalnızca, güneş bilmem kaç kere batsa ama her seferinde biraz daha az doğsa, zaman erise, dakika olmasa, saat, gün olmasa ve bir anda herşey bitse, tuttuğum o "tek" dilek gerçek olsa...

kaç yazar?!

bu saatten sonra kaç yazar?!


21 Mart 2007 Çarşamba

saatlerimizi "mış" kadar geri alıyoruz...

üff!
çok hastalıklı bişey bu içimdeki huzursuzluk...

hep unuttuğum bişerler varmış gibi...
söyleyeceği lafı, soracağı soruyu unutmuş gibi,
verilmiş bi sözü, gidilecek biyerleri,
alınacak bir eksiği, kıymetli bi tembihi unutmuş gibi,
bi doğum gününü atlamış,
hep biyerlere yetişecekmiş,
ama hiç yetişemezmiş gibi...

her zaman "mış" gibi...

zihnimde dolanan bi kurt, bildiklerimi yiyip bitiriyormuş gibi,
ya da aslında hiç bilmemişim gibi...
hep acelem varmış, o giden son otobüsmüş, her an sular kesilecekmiş gibi...
bu söylediklerim edeceğim son sözlermiş, edilecek başka laf kalmayacakmış gibi...
tüm sözler ağzımdan kaçıvermiş gibi...

onu unutmuş,
ama daha çok unutulmuş gibi...
yeteri kadar sevememiş ve yanlışlıkla sevilmiş gibi...

yaşarmış gibi...

gibi...

19 Mart 2007 Pazartesi

tanımaz...


biri seni anlamıyorsa, bu iyi değil...

yanlış anlıyorsa kötü...

hele sen de onu yanlış anlıyorsan,

işte bu .k o r k u n ç . . .
.

12 Mart 2007 Pazartesi

quoted

...........
neden ağlıyosun?

ağlamıyorum…

e görüyorum… nooldu?

televizyona ağlıyorum…

e reklam o…

olsun ağlıyorum ben…

neyin var?

yok bişey…

nooldu sana? nooldu benim neşeli kızıma?

bilmiyorum anne! şiddetle bilmiyorum!

bi problem mi var?

yok!

iş mi?

hayır…

okulda, evde?

ı-ıh…

ağlama artık kızım, lütfen…

tutamıyorum anne, başlayınca duramıyorum…

ne üzüyo seni bu kadar? kim?

bilmiyorum…
...........çok mutsuzum anne, huzursuzum…

neden?

bilmiyorum anne…

yeter ama içim parça parça oluyo sen ağladıkça…

tamam anne, geçer şimdi…
..........e ağlama, sen niye ağlıyosun?



ağlama artık!

peki anne…
..........sen de ağlama…

...........

7 Mart 2007 Çarşamba

devil wears...

bazen insanlar başkalarının ahlak anlayışlarını tenkit etme hakkı görüyorlar kendilerinde, o zaman deliriyorum, meşhur bombalarımdan birer tane bırakıp ceplerine kaçmak istiyorum…
ayıp mı?
umurumda bile değil…

seçim yapmaya zorlandığımda ya da kararlarım kritize edildiğinde öfkeden kuduruyorum… bi de boş konuşunca birileri çok sinirleniyorum, kendim hep dolu konuştuğumdan mı, hayır! ama dayanamıyorum…
bencilik mi?
umurumda bile değil…

bu sezon ayıp moda buralarda, bencillik moda… aslında geçen bahar modaydı, ondan öncekinde de, daha öncekinde de…
demode miyim?
umurumda bile değil…

moda “kendine yakışan” olamıyor her zaman
fazla seçenek kalmıyor…
saçma mı?
umurumda bile değil…

sinirliyim…
ayıbım…
bencilim…
demodeyim…
saçmayım…
ama,
iyiyim…

5 Mart 2007 Pazartesi

[cevap: 0+0=0]

bir insanın “eder”i nasıl ölçülür?
birilerine “ona değmez!” demek için kaç kalp kırıklığı gerekir?
herhangi bi kitabın, herhangi bi cümlesi en fazla kaç kez okunabilir?

etim ağır geliyor çok, zayıf kemiklerim tartmıyor,
kolum kalkmıyor…
yaşamaya üşeniyorum desem abartmış olmam…

asfaltın hafızası var mıdır?
insan bazen şahit arıyor, bigün yollar da dile gelir mi?

otobüs camından bakarken aynı yolda, başka bi mevsimde, yürürken konuştuklarımızı hatırladım, harfiyen… atkıma düşen her damlada biraz daha ısırdı dudağını adını bilmediğim o teyze… sonra içi kaldırmadı herhalde kaçırdı bakışlarını benden…
ben de dayanamam başkasını ağlarken görmeye…

mutsuz olmadan önce, o mutsuzluğu birilerine onaylatmak şart mıdır?
büyümek hissizleşmek midir, yoksa sadece onları saklayacak daha iyi yerler bulmak mıdır?
ve bu büyümek hiç bitmez mi?

birilerine sözler veriyorum, en çok da kendime… tutamadıklarım çokça, en çok da kendiminkiler… tutulmamış sözlerimi, söylenmiş, unutulmuş hatta söylenmemiş, söylenememiş sözlerimi bırakıp burada, gitmek istiyorum…
ve yeni sözler vermemeye söz veriyorum…

bir soru en çok kaç kez sorulur?
o soru kaç kez cevapsız bırakılır?
ve bu soru insanın canını daha ne kadar yakabilir?

bitmiyor…

1 Mart 2007 Perşembe

myv*

bakışlarımı yakalayınca ta içine baktı gözlerimin…
söyleyecek sözü var gibiydi…
ama hayır, sustu…
tatlı tatlı gerindi…
yan gözle denize baktı, ben de çevirdim başımı, yokmuş gibi davranmaya gayret ettim…
sonra usul usul yanaştı,
sıcağını hissedip, irkildim…
dizime koyunca ellerini, öfkelendim.
“ne istiyosun?!” dedim,
“uyumak istiyorum sadece…”
“arsız!” diye bağırdım, “ben de istiyorum bir sıcağa sığınıp, öylece, devinimsiz uyumayı, ama olmuyor!”
cevap vermedi…
kırdım sanırım onu, sessizce gitti…
dizlerimin üzerinde gri tüyler bırakıp kayboldu…
“her istediğimiz olmuyor kedi” dedim ardından…

e olmuyo gerçekten de…