27 Şubat 2010 Cumartesi

yine

izah ediyordu..
hiç gerek yoktu hal bu ki..
ama uzun uzun anlatıyordu,
bir ezberi tekrarlar gibi,
kendini ikna eder gibi..

26 Şubat 2010 Cuma

yaşamın tanımı;

12.
ateş, bir kez yanmağa başlayınca, senin denetiminden çıkar gibi olur. ama, unutmamalısın ki, kendi haline bırakılan ateş, gerçi, koşullar uygunsa, harlar; ama, kısa zamanda, yakabileceklerini yakarak, tükenme sürecine girer: ateşin ilk niteliği yayılmaksa, son niteliği de, tükenmektir.

bu yüzden, ateşini 'beslemen' gerekir : tam zamanında, tam yerine, yeni yanacak odunlar koyman; belirli bir yanı tükenmeğe yüz tutmuş odunları biribirlerine göre çevirmen; yanamayarak tütmeğe başlamış odunları yanabilecekleri bir konuma getirmen, bir sürü düzenleme, ayarlama..

ateşini kendi haline bırakamazsın bırakırsan, tükenip söner..

ateşinden sorumlusun..

24 Şubat 2010 Çarşamba

ve

bırak kollarını..
kurtulsun omuzlarından, salınsın saat sarkacı gibi iki yanında..
hafif bir hikaye oku ve bir mutluluk seç oradan kendine..
zor değil..
gerçekliğini kaybetmişsin, kaç yazar?!
kim farkında bunun ve kimin umurunda?!
unut sen de..
rüyalarını hayra yor, aptal bir şarkı takılsın diline, ıslık bile çalarsın belki..
bir bekleyenin varsa, sınama sabrını, zaman -sanıldığı gibi- deva değil her sefer..
dilenecek özürlerini istifleme ve özlediysen söyle bunu..
unutma, sen istemesende biter gün,
ve
rakı -ki içkilerin en güzeli-, o dahi yakar ilk yudumda..

20 Şubat 2010 Cumartesi

wait*

"i dream these days about the sea, always wake up feeling blue"

diyo şarkı..
yani bazı şarkılar pamuk helva olsa da ellerimle yesem..
yüzüme falan bulaşsa..

alexi murdoch

19 Şubat 2010 Cuma

19.02

bugün ilk cemre düştü!!
benim aklıma da bi fikir..
hadi bakalım..

17 Şubat 2010 Çarşamba

estiler

gitmek yapışkan bir hal..
gittiğin zaman, 'giden' olduğun zaman, yapışır bu yafta.. aradan geçen zamanın tanımı, -görece- uzunluğu mühim değildir..
bir kere gittin mi, dönsen bile, 'gitmiş' olarak kalacaksın..
kalan kişi, eşya ya da hatıra, bunu daima hatırlatacaktır, bilhassa derin sessizliklerle..
kalanın 'biz'liği senin tekilliğinle beraber büyüyerek boğazında bir yumruğa dönüşecek, gitmek ağırlığını daima hissettirecektir..
ve fakat, gidebilmek varken kalmayı seçmek, çok daha büyük, riskli, uzun vadeli ve her hale gebedir.. işte tam bu nedenle gitmek, bazen gereklidir..

away we go

kitapta olur bu daha çok, javier marias kitapları öyledir mesela, ya da nabokov.. bitmesin diye okumazsın, işler uydurup, gazete falan okuyarak, için aksa, elin gidip gidip gelse de ertelersin, sırf tadı damakta daha uzun süre kalsın diye..
bu kez filmde öyle oldu, bitmesin istedim, salonda oturalım, sabaha kadar izleyelim istedim..
şimdi harkulade müziklerini dinlemekle oyalanacağız..

yine bir sam mendes harikası

16 Şubat 2010 Salı

şf

“…yaşam; tanrının insanı gördüğünü kanıtlayacak hiçbir ipucunun bulunmadığı çığrından çıkmış bir dünyada, baskılara, acımasızlığa, kıyıcılığa göğüs gerilerek sürdürülen, insanın doğumuyla ölümü arasındaki kısacık anın, anlamsız bireysel ya da toplumsal ayrıntılarla sonsuza dek sürecekmiş gibi uzatıldığı,-hızla geçip giden bir çocukluk ve gençlik döneminden sonra-, olgunluk döneminde başlayan ve çok uzun süren bir hesaplaşma sürecidir….”

samuel beckett

15 Şubat 2010 Pazartesi

birdie


by karababa silver
tenkyu!

10 Şubat 2010 Çarşamba

iron

gidelim!!

şimdi güneşlidir oralar.. yine soğuktur ama güneşlidir..

gidelim..
taş kahvede oturalım, birer türk kahvesi içelim bu kez..
ön dişleri dökük bir ihtiyar vardır mutlaka,
sorular sorsun bize, hikayeler uyduralım cevaben..
sen bir sosyolog ol, ben anestezi uzmanı..
bu şehrin adını anmayalım, doğduğumuz yerlerden bahsedelim hep..

puf börekleri yiyelim orada, yanında şerbet..
yürüyelim, yürümüş olmak için, yetişmek için değil..
el ele tutuşalım, buraya dönünce bırakırız, ama orada el ele olalım..

gidelim..
ve söylemeyelim kimseye, kaybolalım..
burada çok yalan söyledik, orada hep dürüst olalım..
çok kırdık, kırıldık, unutalım..
sevemedik birbirmizi, orada deneyelim..

gidelim..
hemen!

5 Şubat 2010 Cuma

chatter

ofiste pelteleşmiş zihnimi shuffle ın sıcak kollarına bırakmışken, mike stern çıktı karşıma.. adamın kanıma girdiği an geldi aklıma..

ve ben bir kusturica filmi bekliyorum seni aramak için..

*önceki gün

1 Şubat 2010 Pazartesi