29 Haziran 2010 Salı

d.

zili çalmadan kapının açılmasını istemek iyimserlik olur,
bu zamanda el yazısı bir mektup beklemekse düpedüz aptallıktır!
neyse ki başımıza gelecekleri baştan biliyorduk..

28 Haziran 2010 Pazartesi

birden

"insan gerçek bir acı yaşadığında, öncesinde dert bildikleri komik görünmeye başlıyor. bir gecede büyümek işte.. sen bunu çok erken yaşamışsın, benim şimdi bile anlamama imkan yok. her 'boşver' dediğinde sinirlenirdim, ama haklıymışsın." dedi bana..
"boşver" dedim, ne denir..

beyaz

kadının peyniri çatalıyla bölüşünü izliyordu, sonra onu ağzına atışını, kibarca sağa sola hareket eden dudaklarını izliyordu.. onu utandırmamak için istemeye istemeye kaçırdığı bakışlarını parmaklarının üzerinde tuttu. askıdaydı elleri. masanın üzerinde, kararsız, sahipsiz..

"birini, sırf kendine benziyor diye sevmek.. ne narsistlik!" dedi kadın.
"birini, sırf seni seviyor diye sevmekten iyidir." dedi adam.

sonra bir kanun taksimi başladı. sustular.
çünkü, bir kanun taksimi başladığında ancak susulur..

25 Haziran 2010 Cuma

gri

garip..
nefret dolu insan var..
hayatta hiçbir şeyi beğenmeyen..
hadi bizim meslekte var, benzerlerinde de tabii, bir şeye ağız dolusu "iyi olmuş", "güzel" diyemezsin.. bu yüzden de işler asla bitmez. daha iyisi yapılabilir çünkü her zaman..
ben bunun açığını kapamak için, beğendiklerimi abartıyorum.. yemekler süpper, kadınlar öldürülesi güzellikte, o küpeler dünyanın en güzel küpeleri vs.

ama asıl söyleyeceğim, "yanlışçı"lar..
anlıyorum, insan bildiği konuda iddialı olur, kaldı ki ben o zaman daha vakur olunması gerektiğini savunanlardanım, da bilmeden karşı çıkmak neyin nesi?! sanıyorum ki bu bir program hatası. elinde olmadan "hayır", "yanlış", "değil", "cık!" diyor bu insanlar..

"bi yerlerde okudum şu şöyleymiş" dersin,
"hayır, değil." der.
"bilmem, adam bu konuda araştırma yapmış" dersin,
"tamam ama o öyle değil" der.
"olabilir, ben öyle hatırlıyorum" dersin,
"yanlış hatırlıyorsun" der.
"nasılmış peki?" dersin,
"bilmiyorum ama öyle değil" der.

bence çok temiz cinayet sebebi.

daha da somut örneklerim var;
sırılsıklamsındır,
"of!" dersin, "delice yağıyor yağmur, maffoldum." dersin,
"yoo hayır, o kadar yağmıyor." der bu.
e ulan! ben kendi kendimi mi ıslattım, üstelik camdan baksan, görece olmayan bir sağanak..

ben bunu hiçbir şekilde izah edemiyorum.. ve bu kadar net saçmalayan, "şuranın yemekleri çok güzel." dediğinizde neler yapar varın siz düşünün..

şahsen bunları mümkün mertebe hayatımda tutmam, kimse de tutmasın zaten de, bazen kaderden kaçılmıyor, insan sinirle dolup taşıyor, bir bloga bunları kusmak durumunda kalabiliyor..

falan filan..
neyse.

22 Haziran 2010 Salı

88

şey gibi..
bir şarkıyı aynı gün içinde bin kere dinledikten sonra radyoda çıkınca heyecanlanmak, günler önce ceketinin cebine sinsice koyduğun bir parayı bulmak gibi.. ya da altı hafta önce verdiğin bir sipariş geldiğinde, pakete bir-iki saniye merakla bakmak gibi..
güzel.
birden harika bir rüzgar eserken hissettiğin serinlik ya da okuduğun kitapta yazarın gedikli okurlarına çaktığı bir selamı alırken duyduğun saçma sevinç gibi..
hafif.
doymak gibi. mutluluktan ağlamak, sarhoş olmak, bir bambu koltukta kıvrılıp uyuyakalmak gibi.. mahalle savaşlarını kazanınca yenen dondurmalar gibi..
tatlı.
ne bileyim kavun, kiraz ya da mevsimin ilk inciri gibi.. deniz minareleri, kumdan kaleler, büyük bir ciddiyetle kazılan kuyular, tuz lekeleri, diz yaraları gibi.. babanın paletine iki ayağını birden sokabilmek gibi..
çocuk gibi..
eski.
düşününce..

21 Haziran 2010 Pazartesi

yersen..

tuhaf tuhaf şeyler..
bir masanın iki tarafında oturuyorduk.. masa kareydi ama biz hangi iki tarafındaydık hatırlamıyorum. bütün kajuları silip süpürmüş, fındıkları kibarca eşeliyordum.
"beni" dedim en ciddi ifademle "görmek istemezsen, bunu anlayışla karşılarım." ne beylik laf! bu yetmemiş, eklemiştim, "ama ben seni görmek isterim." karşımda oturan kibar adamın yerinde olsam, ben, beni öldürürdüm..
bundan daha zayıf olduğum zamanlardı, her açıdan zayıf.. öfkeli ve mutsuzdum.. yani o gün sorsanız böyle derdim ama bugün sorduğunuzu varsayarak söylüyorum ki, çok şapşaldım! (şimdi değil miyim? öyleyim, sadece biraz daha az..) dümdüz ilerliyor, çok konuşup, az uyuyor, can yakarak nefes alıyordum. birini sevmekle ilgili problemlerim olduğunu sanıyordum, oysa sevilmekle ilgili sorunlarım stajlarını tamamlamış, önemli görevlerde yer almaya başlamışlardı..
beni görmek istemesini önemsemiyordum ama, görmek istememesi fevkalade mühimdi.. bunu da şimdi anlıyorum.. şimdi anlamadıklarımı da yarın anlayacağımı düşündükçe ceketimin içinde kayboluyorum..
neyse,
o bana ne dedi?!
tebessüm etti..
sanırım..
bana öyle gelmişti..

14 Haziran 2010 Pazartesi

10 Haziran 2010 Perşembe

olabilir..

bir haftadır aynı albümü dinliyor olabilirim.. evet.
ve bu albüm gerçekten berbat olabilir..
ellerimdeki yaraların tek sebebi aceleciliğim ve salaklığım olabilir..
ve onlar günlerce iyileşmeyebilir..
sinirlenince gözüme gri bir perde inebilir..
ve tam bir gün bu halde geçebilir, evet.
sıkıldığım bir yerden, nefes darlığı ve baş dönmesiyle kaçıyor,
ama gittiğim yerde farklı hissetmiyor olabilirim..
olabilir..
çok yorulmuş olabilirim, ama çok..
ve bir tatil planı yapmak içimden gelmiyor olabilir..
başımda bir nokta uyuşuk, o nokta..
ve evet diz kapağının anatomisi, hayranlık uyandırıcı bir geometriye sahiptir..

8 Haziran 2010 Salı

yokken

iyiyim.
uzun bir koridorda volta atıyorum..
yolsuz kaldıkça rol çalıyor, işler çığırından çıkınca da ruhumu satıyorum..
iyiyim.
27.05

14.05

harikulade mimikleri vardı. ağır, olgun.. epey yaş almıştı adam. yavaşça kalkıp, kaşının üzerinden geçen eli, bir süre havada asılı kalıyordu. kemikli, kimlikli eli.. ve o yüzük.. hiçbir yüzük bir ele bu kadar yakışamazdı..
genç kadın hayrandı ona, anlattıklarına, devinimine, saçlarını ağır ağır düzeltişine, geçirdiği yıllara..
adamın yanındayken telaşından utanıyordu. konuşurken doğru kullanamadığı nefesinden, büyük kahkahasından, yaşından nefret ediyordu.
oysa adamın yanında olmasının sebebi tam da bunlardı, gençliği, coşkusu..

masumane bir faydaydı onlarınki, zararsız, karşılıklı, isimsiz..

o tılsımlı ellerini kızın uçuşan parmaklarının üzerinde tuttu,
sevdi onu..

7 Haziran 2010 Pazartesi

karışsın

her gece tanık olduğumuz bu toplu intiharların sebebi, içinde bulunduğumuz çoklu yalnızlıklar..
restoranlarda yalnız yediğimiz yemekler, tek başına girdiğimiz sinema salonları, bir taksinin içinde yalnız eve dönmeler..
tüm ataklar, tekrar tekrar yaşanan katarsisler..
aslında aşikar, bekliyoruz, aramaktan yorulduğumuz noktada, sıkışanların toplandığı arafta..
sabırla..
oysa, gün geliyor, çaya attığımız şekerin erimesini bekleyecek sabrı gösteremiyoruz..
ve düşünmek işiyle saatleri tüketip, yaşamak işinin gereklerini yerine getirirken gece oluyor hep. söylemek istediklerimiz yumruk gibi, göğsümüzde, uyumaya niyetleniyoruz, yine aynı güne uyanmak için..


21.04