24 Kasım 2009 Salı

tüm

hava soğuk, ama üşüyebilirim biraz.
biraz..
ellerimi cebime sokmam yeterli.

ya da şuradan şuraya yürüyebilirim seninle.
çok değil ama, bir-iki dakika,
dediğim gibi şuradan şuraya..

o sırada o şarkının nakaratını hatırlayabilirim senin için,
ama mırıldanamam hayır!
utanırım..

ve birkaç küçük yalan söyleyebilirim sana,
ama abartırsam anlaşılır,
minik yalanlar..

içim taşsa da seni öpmeden durabilirim.
evet ayrılırken bir süreliğine serin kanlı kalabilir, ardından -çekip giden sen değil de benmişim gibi- tepkisiz bakabilirim.

bunlar benim yapabileceklerim,
fazlasını isteme..

21/kabataş

sezgi

benim uzun sürelerde yaşanmış, kısa,
dar zamanlara sıkışmış, uzun hikayelerim var..
arası yok!

ve işin aslı, hepsi oldukça sıradan..

üçkasım

sade

seni düşünmeye başlamak, kendiliğinden uzayıp giden bir veda öpücüğü, bir perdeden sızan turuncu ışık..
sürprizli,
tatlı,
karamelli..

olsa da yesek!

eh

hayat kapağı açılmamış bir kavanoz hala. yaşamaya başlamadım yani henüz. zorluyorum.. avuç içlerim kıpkırmızı, acıyor, o ise bükük, çizik..
korkarım birgün biri gelip tek hamlede açacak benim yorduğum kapağı, yüzünde sahte bir merhametle. ben kızgın, yenik..
ve bu kez de kavanozun içindekini istiyor olacak mıyım, şüpheliyim..
e doğa kanunu..

yirmidörtekim

20 Kasım 2009 Cuma

[.]

ben dün 'bişey' izledim..
ne denir ne denir diye düşünürken, bir baktım biri en güzelini söylemiş;
"mısır apartmanından istiklale çıktığımda ne yöne gideceğimi şaşırdım.."
imzamı atarım..

16 Kasım 2009 Pazartesi

şimdi

fısılda..
evet..
ve az konuş..
sakin ol.
yavaş yavaş yürü..
usul usul dokun..
sevme!
dur!

eylül

14 Kasım 2009 Cumartesi

boş

oraya düşmüş gibi, yanlışlıkla.. sakil..
resmin sağ alt köşesindeyim, perdenin arkasında..
boşver.
sormuyorum artık.. benim de cevabım yok çünkü..
arsız olmadım hiçbir zaman..

.. . .

11 Kasım 2009 Çarşamba

rüyamda,

bi saraydayız.. girişte fıskiyeli bi havuz var, şelale! koccaman bi salona alıyolar bizi, bence balo salonu falan, tam ortada mermer bi sehpa, etrafında dört koltuk var, yani yalnızca bunlar var, saraya haciz gelmiş gibi.. oturuyoruz, ikram kıyamet, şahane peynirli kurabiyeler var, rengarenk artiz limonatalar falan.. bi bahçeye açılıyo bu salon ve o bahçe sonsuz büyüklükte, hava harika, bi dolu insan eğleniyo ve hepsini biyerlerden tanıyorm ama -tabii ki- hatırlayamıyorum. hayvanlar da var bahçede, hatta zürafa var bitane! saray abdülhamitin heralde! neyse biz üç kişiyiz, bu elemanları da tam tanımıyorum ama bi dördüncüyü bekliyoruz o salonda, o da gelince uzun ve eğlenceli bi roadtripe çıkçakmışız.. hep bahar olan yerlere gidilcekmiş, ben hep önde oturcakmışım ve o peynirli kurabiyelerden verceklermiş bize yolda yiyelim diye.. ama bu kadar güzelliğin içinde ben tedirginim, zürafada gözüm hep, sonra birden buika'nın luz de luna'sı çalmaya başlıyo, keyifleniyorum, arkama yaslanıyorum. o anda hizmetkarlardan biri (çok fena garson diyesim geliyo) yanıma gelip, 'hatırladınız mı, o kitapçıda ben önermiştim bu albümü size' diyo, 'a evet, o günden beri aklımdasınız, çok teşekkürler, harkulade!' diyorum. mahçup olyo ne alakası varsa, bi limonata daha bırakıp sehpanın üzerine, geri geri gidiyo.. döne döne çalarken şarkı, uyandım..

yine de güzel süprizli şeyler,
yeşil mandalinayı soyunca içinden turuncu çıkması falan..

not: o adam gerçekten kitapçıda o albümü öneren adamdı, sayemde hizmetkar oldu..

6 Kasım 2009 Cuma

it's a beatiful day

ard arda anlamlı iki kelime söyleyebilmeyi ummakla geçiyor zaman..
söylesem..
bu kez de onu anlayacak birini beklemekle tükenecek...
bulduğumda, kelimelerin içi boşalacak, ona yakışanları aramaya koyulacağım..
ve bu arada zamandan daha hızlı tüketeceğiz suretlerimizi, bedenlerimizi..
yine ve daha yenik, mutsuz olamayacak kadar duygusuz ve sıfırlanmış olarak döneceğiz evlerimize..
yarışan köpekler gibi..
zaafımızla kandırılacak, peşinden koşacak, ezip geçeceğiz birbirimizi..

düpedüz aptallık..

4 Kasım 2009 Çarşamba

güzel olurdu..

bi enstrüman çalsaydım.