bir masanın iki tarafına oturmuşuz, ben soluk soluğa konuşuyorum. masanın üzeri, içi enfes yiyeceklerle dolu tabaklarla kaplı, yiyecekler hep tek lokmalık -bazen ısırmak bile külfettir- ve şarap içiyoruz, sesimdeki çatallanmadan, anlattıklarımın mahremiyetinden anlıyorum ki bu ikinci şişe.. sen sakinsin, ben anlattıkça daha da sakinleşiyorsun ve ben senin en çok bu yönünü seviyorum. anlattığım hikayelerin tek benzerliği benim olmaları, bazen gözlerim doluyor, o anlarda yerinde kıpırdanıyorsun, arkana yaslanıp kendimi telkin edişimi izliyorsun. bazen de coşkudan kendimi kaybedip kahkahalar atıyorum, bu sefer de öne doğru eğilip gözlerimin içine bakıyorsun, utanıyorum, sen kocaman gülümsüyorsun ve ben sana aşık oluyorum.
yürüyoruz sonra, havanın serinliğinden dem vuruyorum, elimi tut, beni ısıt istiyorum çünkü, sen susuyorsun yine, adımlarını izliyorsun. ne düşündüğünü delice merak ediyorum, ama o dakikada seksen soru soran kadınlardan değilim ben, merakın yarattığı deliliği seviyorum, seninle birlikte adımlarımızı izliyorum.
aniden duruyorsun, ben fark edene kadar geride kalıyorsun, dönüp sana bakıyorum, sen de bana. sen bana baktıkça ben sana aşık oluyorum, sen duruyorsun, bana bakıyorsun. yavaş, çok yavaş üç adımla yanıma geliyorsun, eğilip nefesini yanağımda gezdirdikten sonra kulağıma minicik fısıldıyorsun; 'sevgilin olmama izin ver'..
sen bir cevap beklerken, ben sana aşık oluyorum..
2 yorum:
bu yeni yer iyi gelmiş sana belli...
öyle ki, bi koltuğun ucuna ilişip, eğreti, ikircikli oturmuyorum artık. tüm ağırlığımla yaslanıyorum arkama, keyifle...
Yorum Gönder