“insanın hastalanan tarafı kimlik kazanıyor” dedim geçen gün. dedim ve kendi ağzımdan çıkan lafın ağırlığıyla sarsıldım…
migreniniz var diyelim, tetikleyen şeylerden uzak durmanız gerekir, parfüm kullanamayabilirsiniz mesela. korkunç bir baş ağrısını göze alıyorsanız başka…
ya da mideniz hasta, ona göre beslenmek zorundasınız, acı yediğinizde yanıyorsa, kendinizi ızdıraptan sakınmak için acıdan kaçınmak durumundasınız. yani mide, bünyede kendi kimliğini kazanıyor ve geri kalan kesim ona riayet etmek durumunda kalıyor.
ama her zaman insanın midesi hastalanmıyor, başka biyerleri acıyor, yediğine içtiğine dikkat etmekle, yürüyüş yapmakla ya da iyi bir uyku uyumakla da geçmiyor üstelik. hasar almış bir ruh da kimliğini kazanıyor ve insan çektiği ızdırabı bildiğinden kendini sakınmak için kimseye bulaşmıyor artık, düşünmek arttırıyorsa sızıyı düşünmemeye çalışıyor örneğin, ya da görmek, duymak tansiyonunu yükseltiyorsa sımsıkı kapatıyor gözünü, kulağını. içindeki acı ona hükmediyor…
insanın zayıf tarafı kimlik kazanıyor…
28 Ocak 2007 Pazar
borç
wow!!
sanırım hayatımın en şımarık doğum günLERini geçirdim, oldukça da manidar…
o yüzden ben;
yanımda olan, olmayan…
hatırlayan, hatırlamayan …
beni üzen ya da güldüren…
şu yirmidört yıllık hayatımın bi ucuna değen…
ve bu “ben” i “begüm” yapan herkese teşekkür ederim…
ve tanrım sana,
dünyaya düştüğüm bu nokta ve an için,
hiçbir zaman layık olamayacağım muhteşem ailem için,
söyleyecek sözüm,
dinleyecek dostlarım, arkadaşlarım olduğu için,
karşıma çıkan herkes için,
hayatta bana düşen, zaman zaman artıp azalan bu pay için…
minnettarım!
special thanks to leyla!
sanırım hayatımın en şımarık doğum günLERini geçirdim, oldukça da manidar…
o yüzden ben;
yanımda olan, olmayan…
hatırlayan, hatırlamayan …
beni üzen ya da güldüren…
şu yirmidört yıllık hayatımın bi ucuna değen…
ve bu “ben” i “begüm” yapan herkese teşekkür ederim…
ve tanrım sana,
dünyaya düştüğüm bu nokta ve an için,
hiçbir zaman layık olamayacağım muhteşem ailem için,
söyleyecek sözüm,
dinleyecek dostlarım, arkadaşlarım olduğu için,
karşıma çıkan herkes için,
hayatta bana düşen, zaman zaman artıp azalan bu pay için…
minnettarım!
special thanks to leyla!
26 Ocak 2007 Cuma
erkek milleti 1
konu: anlaşılmazlık
genel görüş: patlasınlar…
erkekler orda burda ikide birde kadınların ne kadar karmaşık ve anlaşılmaz olduğundan şikayet ediyorlar. haklılar bi yerde de ama... eksikler! onlar da karmaşık, hatta kimi zaman daha anlaşılmazlar. kadınları savunacak değilim, çoğu zaman onlara ben de kıl oluyorum ama doğruya doğru şimdi. aslında bu birilerinin karmaşık olma durumundan çok iki türün anlaşamaması hadisesi, yani olmuyo işte niye inatla uğraşıyoruz ki ille de bulaşçaz birbirimize diye... neyse, ders konumuz erkeklerde anlaşmazlık, bu hususu iki örnekle pekiştirelim;
örnek 1:
bir çifti ele alalım, sıradan bir kadın ve sıradan bir erkek, ortalama bir aşkları var. erkek bigün bişeylere bozulur, kızar, üzülür, insan bu ya olur işte bişeyler, ama susar domuz! trip atar boyuna, siniri geçene kadar kıllık yapar durur. şimdi bunnar genelleme, birileri böyle olmayabilir (sanmıyorum ya!) onnar ses çıkarmasınlar. neyse efendim, kadın bunu eyliicem diye türlü şirinlik yapar, "hayatım, hep gitmek istiyodun ya şu filme gidelim mi?" "yok, canım istemiyo!", "sevgilim, sana ne pişiriyim?" "farketmez, yemiicem, tokum zaten ben!" vs. eşşek!! söylesene, neyse derdin, neye kızdıysan söyle, bööle yapınca daa kötü yani... hem söyle ki, bidaa yapmayalm dii mi ama?! kadın bu tavırlara bi dayanır, iki dayanır, üçüncüde dayanamaz, gene konuyu o açar; "nen var hayatım, bişey mi oldu? ben mi kızdırdım seni?" diye sorar, adam kılı ne der; "yok bişii, geçer!". patla! geçmesin abi, niye geçiyo, konuşalım, kapansın, öyle geçip gitmesin! sonra kadın, "eeeeeeeh! niye bööle yapıosn da, yok ben sana naaptım da, cik cik, vık vık..." dellenir... yapar çünkü kadın, doğasında var, koz vermemek lazım! (kadınları savunmuyorum demiştim) sonra kavga gürültü, ben kızgınken sen üste çıkıyosn falan... iş yani baştan söylese, böyle olmiicak! kutu mu bu açıp bakalım, neymiş, ne değilmiş öğrenelim, konuşmadan anlaşılmıyo ki!! ne yani susmak erdem mi? ne?! hayret bişii…
örnek 2:
sağlıklı bir bayan ve bi bay var yine elimizde, bunnar bööle flört ediolar gibi bişey, yani adam kıza ufak ufak yazıyo diyelim. e hoşuna gidio tabi hatunun, ne güzel, allah herkese versin ama işte paranoyak da biraz, emin olamıyo, bu oolanın derdi nedir, hırlımıdır, hırsızmıdır, kafamı buluyo, belki de hiç ilgi milgi duymuyo, vs. tamam, evrilmeler, bööle minik minik ilerlemeler çok tatlı, pek güzel, “vay sen bana yan baktın, bana aşıkmısın? hmm ben de sana, hadi evlenelim, çocuklarımız olsun” diicek halimiz yok ama sanırım bu erkekler “zamana bırakma” eylemini ya abartıyolar, ya da tamamen yanlış anlıyolar, bilgi veriyim; zamana bırakma, “herşey”i zamana bırakmak demek değildir! neyse efendim, kız hata kaza dayanamayıp, “bizim aramızda tam olarak ne oluyo?” falan diyecek olsa, hamurunda korkaklık olan adam, “allaaaa sardık bunu başımıza” diyip, arkasına bile bakmadan kaçar! e konuşmadan da olmaz ki! tekrarlıyorum, kutu mu bu?! nasıl anlayalım ki neler oluyo içinde! evril evril, mutant!! hayret bişii…
efendim sonuç; yeryüzündeki tüm erkekler, bi tenhada sessizce patlasınlar, bulaşmadan gitsinler. gitmeden önce ikişer, üçer çocukluk sperm bıraksınlar, biz kendi kendimize de üreriz yani, hiç problem değil.
neyse, çemkirmelerim devam etçek, şimdilik git-tim…
genel görüş: patlasınlar…
erkekler orda burda ikide birde kadınların ne kadar karmaşık ve anlaşılmaz olduğundan şikayet ediyorlar. haklılar bi yerde de ama... eksikler! onlar da karmaşık, hatta kimi zaman daha anlaşılmazlar. kadınları savunacak değilim, çoğu zaman onlara ben de kıl oluyorum ama doğruya doğru şimdi. aslında bu birilerinin karmaşık olma durumundan çok iki türün anlaşamaması hadisesi, yani olmuyo işte niye inatla uğraşıyoruz ki ille de bulaşçaz birbirimize diye... neyse, ders konumuz erkeklerde anlaşmazlık, bu hususu iki örnekle pekiştirelim;
örnek 1:
bir çifti ele alalım, sıradan bir kadın ve sıradan bir erkek, ortalama bir aşkları var. erkek bigün bişeylere bozulur, kızar, üzülür, insan bu ya olur işte bişeyler, ama susar domuz! trip atar boyuna, siniri geçene kadar kıllık yapar durur. şimdi bunnar genelleme, birileri böyle olmayabilir (sanmıyorum ya!) onnar ses çıkarmasınlar. neyse efendim, kadın bunu eyliicem diye türlü şirinlik yapar, "hayatım, hep gitmek istiyodun ya şu filme gidelim mi?" "yok, canım istemiyo!", "sevgilim, sana ne pişiriyim?" "farketmez, yemiicem, tokum zaten ben!" vs. eşşek!! söylesene, neyse derdin, neye kızdıysan söyle, bööle yapınca daa kötü yani... hem söyle ki, bidaa yapmayalm dii mi ama?! kadın bu tavırlara bi dayanır, iki dayanır, üçüncüde dayanamaz, gene konuyu o açar; "nen var hayatım, bişey mi oldu? ben mi kızdırdım seni?" diye sorar, adam kılı ne der; "yok bişii, geçer!". patla! geçmesin abi, niye geçiyo, konuşalım, kapansın, öyle geçip gitmesin! sonra kadın, "eeeeeeeh! niye bööle yapıosn da, yok ben sana naaptım da, cik cik, vık vık..." dellenir... yapar çünkü kadın, doğasında var, koz vermemek lazım! (kadınları savunmuyorum demiştim) sonra kavga gürültü, ben kızgınken sen üste çıkıyosn falan... iş yani baştan söylese, böyle olmiicak! kutu mu bu açıp bakalım, neymiş, ne değilmiş öğrenelim, konuşmadan anlaşılmıyo ki!! ne yani susmak erdem mi? ne?! hayret bişii…
örnek 2:
sağlıklı bir bayan ve bi bay var yine elimizde, bunnar bööle flört ediolar gibi bişey, yani adam kıza ufak ufak yazıyo diyelim. e hoşuna gidio tabi hatunun, ne güzel, allah herkese versin ama işte paranoyak da biraz, emin olamıyo, bu oolanın derdi nedir, hırlımıdır, hırsızmıdır, kafamı buluyo, belki de hiç ilgi milgi duymuyo, vs. tamam, evrilmeler, bööle minik minik ilerlemeler çok tatlı, pek güzel, “vay sen bana yan baktın, bana aşıkmısın? hmm ben de sana, hadi evlenelim, çocuklarımız olsun” diicek halimiz yok ama sanırım bu erkekler “zamana bırakma” eylemini ya abartıyolar, ya da tamamen yanlış anlıyolar, bilgi veriyim; zamana bırakma, “herşey”i zamana bırakmak demek değildir! neyse efendim, kız hata kaza dayanamayıp, “bizim aramızda tam olarak ne oluyo?” falan diyecek olsa, hamurunda korkaklık olan adam, “allaaaa sardık bunu başımıza” diyip, arkasına bile bakmadan kaçar! e konuşmadan da olmaz ki! tekrarlıyorum, kutu mu bu?! nasıl anlayalım ki neler oluyo içinde! evril evril, mutant!! hayret bişii…
efendim sonuç; yeryüzündeki tüm erkekler, bi tenhada sessizce patlasınlar, bulaşmadan gitsinler. gitmeden önce ikişer, üçer çocukluk sperm bıraksınlar, biz kendi kendimize de üreriz yani, hiç problem değil.
neyse, çemkirmelerim devam etçek, şimdilik git-tim…
18 Ocak 2007 Perşembe
never+L
ben uyku problemi çekmem, çekmezdim...
sağıma döner, hemen uyurdum.
bu aralar pek öyle olmuyor…
öyle kırık ki içim,
parça parça…
ne zaman yine sağa dönüp uyuyacak olsam, o parçaların koparken, çarparken, düşerken, saplanırken çıkardığı sesler yankılanıyor kulaklarımda, dehşetli bir ses, uyumak imkansız…
seslere kulaklarımı kapasam, acıdan uyuyamıyorum, çeperlerime batıyor kırıklarım, için için yanıyor canım, çok…
sola dönsem aynı şey, yüzüstü aynı…
dönüp dururken sızıp kalıyorum.
kan revan içinde uyanıyorum sabah, yaralarımı saramadan aceleyle çıkıyorum evden, gözlerim şiş...
sağıma döner, hemen uyurdum.
bu aralar pek öyle olmuyor…
öyle kırık ki içim,
parça parça…
ne zaman yine sağa dönüp uyuyacak olsam, o parçaların koparken, çarparken, düşerken, saplanırken çıkardığı sesler yankılanıyor kulaklarımda, dehşetli bir ses, uyumak imkansız…
seslere kulaklarımı kapasam, acıdan uyuyamıyorum, çeperlerime batıyor kırıklarım, için için yanıyor canım, çok…
sola dönsem aynı şey, yüzüstü aynı…
dönüp dururken sızıp kalıyorum.
kan revan içinde uyanıyorum sabah, yaralarımı saramadan aceleyle çıkıyorum evden, gözlerim şiş...
yürüdükçe iz kalıyordur belki, bilmiyorum.
her gün bir parçam kangren olup düşüyor.
ben her akşam biraz daha eksik dönüyorum, içim biraz daha kırık, kırgın...
her gün bir parçam kangren olup düşüyor.
ben her akşam biraz daha eksik dönüyorum, içim biraz daha kırık, kırgın...
parça parça…
…
madem kurduğum hayaller kırıyor beni bu kadar,
madem olmayan ülkenin o yaramaz çocukları ağlatıyor beni böyle,
nerede aynı ülkenin kurşun askerleri? neden korumuyorlar beni?
“güvendesin, burada bizi bekle” deseler, onlar yürüyemediği için ben bir adım geri atsam…
olmaz mı?
…
şimdi düşündüm de, hiç kurşun askerim olmadı benim,
çok severim oysa…
…
madem kurduğum hayaller kırıyor beni bu kadar,
madem olmayan ülkenin o yaramaz çocukları ağlatıyor beni böyle,
nerede aynı ülkenin kurşun askerleri? neden korumuyorlar beni?
“güvendesin, burada bizi bekle” deseler, onlar yürüyemediği için ben bir adım geri atsam…
olmaz mı?
…
şimdi düşündüm de, hiç kurşun askerim olmadı benim,
çok severim oysa…
.
yokum! yoksun! yok!
12 Ocak 2007 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)