parmaklarımı isminin üzerinde gezdirdim, bu ilk mektup değildi elbette bana yolladığın, ama korkarım sonuncusuydu…
“onu giderken gördüm” dedi bir kadın sesi,
“ama ben görmedim” dedim.
sesin sahibi yanıma oturdu sonra, yorgundu yüzü kadının, olduğundan daha yaşlı görünüyordu ama belirgin bir güzellik gizliydi hatlarında.
“açmayacak mısın?” diye sordu, zarfa bakarak.
sustum…
sessizlikleri sevmem ama sustum…
kibirle güldü,
“siz bu kentin genç kadınları… her akşam evlerinize gidip, kaynar suyun altında sessizce ağlar, sonra tırnaklarınızı kırmızıya boyarsınız, hiçbir şey olmamış gibi… hepinizin süslü ellerinde açılmamış birer mektup…”
daha cümlesi bitmeden utançla sakladım kırmızılı parmaklarımı ve okunmuyordu ismin artık, ağlıyordum sanırım…
“onlar hep giderler, bunu aklına sok! ve asla dönmezler!”
konuştukça küçülüyordu kadın, yaşlanıyordu, gözleri avuta kaçmış, derisi buruşmuştu, elleri de titriyordu belki…
karanlık yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve sararmış, çarpık dişlerinin arasından tısladı;
"bu kent lanetli!"
...
sonra uyanmadım ben…
2 yorum:
keske uyansam..
.......
birazcık nefes alsam
yüzüme çarpsa şelalem belki
karanlık beni emmeden
fütürsuzca fırlayacağım
etten tabutumdan
.......
uyanabilsem...
Yorum Gönder