27 Nisan 2010 Salı

2,5

burada yazanları takip etme zerafetini gösteren bir arkadaşım, tesadüf sonucu google chrome un şair tarafını fark etmemi sağladı;

my legs stretched .. left to right, and gently break the seam would break my knee .. from my toes to my heels, then I gently dip my feet in sand .. I took a deep breath, around me, everything that fills my lungs breathe, my lungs saturated, swollen, please .. wet hair in my face, taste the salt on my lips ..
I have a glare in my eyes whether the trenches, watching the arrival ..

okay ..
I'm ever so..
başkası yazmış gibi okudum.. kıskandım bile diyebiliriz..
bilgisayara yenilen kasparov gibi..

fakat iki nokta her dilde aynı..

nedir?

ulan!
(ama böyle ağız dolusu, koccaman)

ulan!! ne temiz içim..
bırakın öyle kalsın..

yumdum gözlerimi,
leşinizi bırakıp gidin, ele vermeyeceğim sizi..
aramızda halledelim..

22 Nisan 2010 Perşembe

ikibuçuk

bacaklarım gergin.. solun sağa kenedini bozup hafifçe kırıyorum dizlerimi.. sonra parmak uçlarımdan topuklarıma doğru hafifçe kuma batırıyorum ayaklarımı.. derin bir soluk alıyorum, çevremdeki her şey bu solukla ciğerlerime doluyor, ciğerlerim doymuş, şişkin, mutlu.. yüzümde dolanan saçlarım ıslak, tuz tadı dudaklarımdaki..
elimi kamaşmış gözlerime siper edip, gelişini izliyorum..
tamamım..
hiç olmadığım kadar..

aşk istiyorum

adamın sonrasında izlediğim diğer filmlerinde, bazen ismi geçtiğinde, birileriyle konuşurken ya da -itiraf ediyorum- sık sık ve durduk yere zihnimin a-ay'ı çağırmasında bir gariplik var.. bir aşırılık.. tekrar tekrar yerine oturan taşlar..
ben bu işlerden pek anlamam ama ne ilk filmmiş!! hep bir yerlerden göz kırpıyor..

ve sermet yeşil!!

i feel better

bahar!
koş koş koş!!

19 Nisan 2010 Pazartesi

contracorriente

ne ağladık yahu..

16 Nisan 2010 Cuma

5

meyhane salaş, masa örtüleri eski fakat tertemiz, kadehi tutan ellerimiz buz gibi, gözlerim batıyor uykusuzluktan, iskemle o kadar yüksek ki değmiyor yere ayaklarım.. hoş kalksam yine aynı şey..
uçuşuyorum..
önemsiz tüm söylediklerimiz, gel gör ki dünyanın gizini bulmuşçasına kurumluyuz. derken bir kahkaha koyveriyoruz, ama ne.. durdurabilene aşk olsun..
mutluyuz be düpedüz!

14 Nisan 2010 Çarşamba

yapma

zaman görünmezliğinden usanmıştı, bir bedende can bulmayı diledi. yeryüzünün tüm meydanlarını dolaşıp, "arkamdan konuştuğunuz yeter, neyse derdiniz, yüzüme söyleyin!" diyecek, bu kez de o hesap soracaktı insanoğlundan.
dileği gerçekleşti ve yollara düştü zaman, her yerdeydi, otobüste yanımızda, uyanıp başucumuzdaki suyu içerken, bir odada yalnız ağlarken ya da bir masanın etrafında, tok karna kahkahalar atarken yanımızdaydı, her yerdeydi..
fakat, biz mücadele ettik, o yoruldu ve bir gün zerrelere ayrıldı zaman, sonsuz toz zerresine bölündü. durmaksızın omuzlarımıza konuyor şimdi, saçlarımızın arasına nüfus ediyor, defalarca yıkasak da ellerimizden çıkmıyor.
biz ağırlaşıyoruz, kirleniyor, körleşiyoruz, birbirimize dokunamıyor, duymuyoruz ve öyle cahil, öyle hazırcıyız ki "hayat" diyoruz adına, "hayat, bizi bu hale getirdi..".

11.04

7 Nisan 2010 Çarşamba

indeed bass

bir erik truffaz.. bir nisan.. iki gün..

5 Nisan 2010 Pazartesi

boş

dün serra yılmaz " 'hayır' en sevdiğim kelimedir, çok zor öğrendim çünkü." dedi. güzel..
bi de emrah serbes -daha önce- şey demişti; "sadece geceleri, yapayalnız ve yalınayakken anlaşılabilecek şeyler var." işte bu harika..
bi de zihnim dreamers dan sahneler çağırıyor sürekli..
bugünlerde kafa bu..

1 Nisan 2010 Perşembe

tuz

ne pis dayak yedik biz ya!
yüzündeki ezikleri, yarılan kaşını, içine dolan kandan açamadığın sol gözünü gördüğümde acım yer değiştirmişti. kalbimin şişerken çıkardığı sesten kulaklarım sağır oldu.. gözümden yaşlar aktıkça yaralarım daha da yanıyor, ızdırabım arttıkça daha çok ağlıyordum. daha çok tuz, daha çok acı, daha çok gözyaşı..
bizi böylesi hırpalayanları sen görmedin, bense gördüğüm adamları tanıyamadım.. ne bir ipucu, ne de bir şüpheli.. hiçbir sebep yoktu..
sen konuşmak istemedin, bense hazmedemiyordum.. gözlerimin önünde eriyor, ellerimden kayıp gidiyordun ve ben hiçbir şey yapamıyordum..
bir sabah çıkmadan önce kitabının arasına bir not bıraktım;
'yanyana kalırsak, iyileşebiliriz..'
döndüğümde yoktun, sonra da hiç olmadın..

beni biliyorsun, kitapları kolaylıkla yarıda bırakırım, ama mutlaka bir gün mahcubiyetle elime alır yeniden başlarım. az önce kütüphanemden bir kitap çektim, üçtebiri okunmuş karanlık bir kitaptı. kendime bir kahve yaptım, bir albüm seçtim, koltuğuma oturdum ve ilk sayfasını açtım. el yazın öyle keskin, dolgun, çaresiz, korkmuş, dehşetli acı;
'yanyana kalırsak, yinelenebilir..'
sağ yanağımda o gün açılmış, hala iyileşmeyen bir yara var, sızlıyor zaman zaman. ama şimdi..