19 Kasım 2006 Pazar

dön(mek)

… gözlerinden yaşlar gelene kadar güldükleri günler olmuştu, aynı yaşları kederden akıttıkları da… (ağustos’06)

gençtik!
sayımız biri geçti mi, “hayyam”a gider bi şişe villa doluca alırdık. elden ele dolaştırıp kanımıza katardık mis gibi şarabı, küçük bir kasabanın, yosun kokan sahilinde… ve titrek bi ateşti karşı yakada gördüğümüz…
mutluyduk aslında, hem de çok, yalnızca bunun farkında değildik, farkında olmak için büyümek gerekti…
yüksek dozda “isyan”la yüklüydü zihinlerimiz, düzene, hayata, o şehre, kendimizden başka herkese ve hatta zaman zaman kendimize…
çok gençtik!!
öyle ki, bir bir azalacağımızı henüz bilmiyorduk, hayal kurmak tatlı bir oyundu hala…
hep geride bırakmak istedik o şehri, o küçük kasabayı, o kasabanın esintisini, sesini, sessizliğini, bildikliğini, naifliğini…
o titrek ateş içimizde yanıyordu ve biz “gitmek” istiyorduk!
aradan yıllar geçti…
birkaç yaş daha alıp koyduk diğerlerinin yanına…
şimdi çok azımız kaldı geriye ve sakinleştik sanırım biraz…
yine bir sahil kenarındayız, yine aşk kırmızısı bir şarap tadı dudaklarımızdaki, evet, şarabın tadı da, dalıp gittiğimiz manzara da farklı, ama içimizdeki “gitmek” isteği aynı…
oysa o yıllarda gelmeyi istediğimiz yer tam da burasıydı…

(o titrek ateşte aklı kalan herkese…)


Hiç yorum yok: