birileri, yeryüzünde söylenen her sözün sonsuza dek uzay boşluğunda nazlı nazlı salındığını söylüyor, pek güzel bir düşünce ve hatta inşallah!! belki de bu lakırdılar dolanırken birbirlerine rastlayıp, selamlaşıyorlardır, son söylenen eskilerine buralardan haberler götürüyordur… hmm… giderek ısınıyorum bu fikre! acaba diyorum dile getirdiğimiz sözler, yalanlar ve doğrular olmak üzere istifleniyor mudur?
“gerçek”ten kaçmaya hali hazırda gönüllü olan biz ademoğulları, şakır şakır yalan söylüyoruz, öyle ya da böyle, pembe, gri veya siyah, çoğu zaman kendimize, arada bir de başkalarına, ama kıvıl kıvıl yalan dolu ortalık, kabul edelim… gerçi, itiraf ediyorum “dünya” denilen gezegen de hak ediyor yani! bu nedenle biz de anlık vicdani sızılar dışında çok da rahatsız olmuyoruz bu durumdan.
güzide saçmalamalarımdan biri daha;
bir gün, sonsuzlukta uçuşan sözlerimizle yüzleşme fırsatımız olsa, hatta herkesin şahsa ait, kapısında “yalanlar” ve “doğrular” yazan iki odası olsa ve biz her birinden girip kronolojik olarak hepsini dinlesek… bembeyaz odalarda, beyaz koltuklarımızda oturmuş, duvara yeşil rakamlarla o sözün söylendiği tarih yansıtılmışken, kendi sesimizden… neler hissederiz acaba, belki de bu zeminde alışageldiğimiz yalanlarımızdan, bambaşka bir atmosferde utanç duyarız ya da söylerken gurur duyduğumuz dürüstlükler anlamsızlaşır, kim bilir…
üff!! böyle düşününce insanın ağzını açası gelmiyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder