4 Kasım 2006 Cumartesi

yeşil

tanrım ne olur bana yağmuru sevmeye devam edecek güç ver!
ıslanmakla, üşümekle ya da trafikle bi alıp veremediğim yok ve hatta –bi noktaya kadar- ıslanmayı seviyorum da. ama şemsiyeler beni delirtiyor! yanımdan geçenlerin şemsiyelerinin uçları sürekli kafama saplanıyor! bazen diyorum ki ben de alayım bi tane, yağmurdan değilse bile diğer şemsiyelerden korunmak için. ama kullanmayı bilmiyorum ki! birileri “bi tutsana?!” diye elime tutuşturduğunda bile salağa dönüyorum, ha uçtu, ha uçacak, yok birinin gözü çıkacak diye panik oluyorm ve her seferinde de bu şemsiye müessesesinin bana göre olmadığına daha bi emin oluyorum… ıslancam abi ben! kullanmiicam şemsiye falan… doğayla restleşmem devam ediyor, özetle, “inat ettim yağmura!”
bu yağmurun bir yüzü, bir de ikinci yüzü var…
bugün bir haber sitesinde okudum ki, toprak suya doymuş… bunun bir heyelan uyarısı olmasını bi yana bırakırsak, haber çok tatlı aslında. aralarında salınıp duran insanoğlunu umursamadan “şiddetli” bir aşk yaşıyorlar ve biz sırılsıklam, çıldırmış, kudururken, onlar yudum yudum içiyorlar birbirlerini, naif bir aşk hikâyesi… toprak yağmura doymuş…

Hiç yorum yok: