25 Aralık 2009 Cuma

ne dersin?

dilimin ucunda bir itirafla,
oradan oraya..
geceden sabaha..
yazdan kışa..
açtan toka..
vardan yoka..
aktan karaya..
azdan çoka..
çoktan aza..
dilden dile..
benden sana..
senden bana..
öyle..

sürükleniyorum..

23 Aralık 2009 Çarşamba

ikinci çoğul

belki de şiir okumaya başlamalıyım artık.. o adamın dediği gibi..

ha bu arada;
"siz" demek hep biraz ofansif gelmiştir bana..

17 Aralık 2009 Perşembe

yine rüyamda,

john lennon un gün ışığı görmemiş bir parçasını -daha- ibrahim tatlıses seslendirmiş.. sözler türkçeye çevrilmiş tabii, ismi 'kelebek'! ve bunu ibo show da söylüyordu, koltukta oturup mest olmuşcasına onu dinleyen konuğu ise yoko ono..

uyumadan önce içtiğimin soda olduğunu sanıyordum..

16 Aralık 2009 Çarşamba

gece

bazen, dolunun aldığı yetebilir ya da boşalması beklenebilir..

işler çığrından çıktıysa, yelkovan kurtulduysa zembereğinden ya da şeytan belirdiyse kapında yeniden, durup dinlen. çatışmanın ortasında, tekinsiz, geçici ve belki ıslak da olsa bir köşe bul kendine ve bekle orada..
bunda utanılacak birşey yok..

12 Aralık 2009 Cumartesi

yirmialtı

dur!
yüksek sesle söyle bunu, dursun, bitsin istiyoran gerçekten, yüksek sesle söyle..
ve tekrar etme sakın, tek ve kesin kez çıksın ağzından..
ya da sus..
bekle, yüzü yüzüne yaklaşsın, saçların böyle mavi, parmakların sarı, yanakların kırmızı kalsın..
izin ver ona..

10 Aralık 2009 Perşembe

özgü_n

çatlakların arasında kalmış bir his, ulaşmaya çalıştıkça gömülen, kaybolan..
hatırlayamıyorum ismini, buralarda bir yerlerdeydi, bulamıyorum.
ortalık öye karışık ki..

8 Aralık 2009 Salı

-tan

gözlerin şiş..
ve tırnağın kırılsın durduk yere..

kalk, bir kahve yap kendine, içine likör, aldığı kadar..
sonra bir kucak edgar poe, bir tutam chet baker..
dizlerinin üzerine bir battaniye çek, üşüme..

uyuyakal, okuduğun bir manifestodaki gibi;
iyi bir hikaye okuyarak ve yorgun..

4 Aralık 2009 Cuma

1 Aralık 2009 Salı

aralık

wow!!
bunu hiç beklemiyordum..
hadi bakalım..

24 Kasım 2009 Salı

tüm

hava soğuk, ama üşüyebilirim biraz.
biraz..
ellerimi cebime sokmam yeterli.

ya da şuradan şuraya yürüyebilirim seninle.
çok değil ama, bir-iki dakika,
dediğim gibi şuradan şuraya..

o sırada o şarkının nakaratını hatırlayabilirim senin için,
ama mırıldanamam hayır!
utanırım..

ve birkaç küçük yalan söyleyebilirim sana,
ama abartırsam anlaşılır,
minik yalanlar..

içim taşsa da seni öpmeden durabilirim.
evet ayrılırken bir süreliğine serin kanlı kalabilir, ardından -çekip giden sen değil de benmişim gibi- tepkisiz bakabilirim.

bunlar benim yapabileceklerim,
fazlasını isteme..

21/kabataş

sezgi

benim uzun sürelerde yaşanmış, kısa,
dar zamanlara sıkışmış, uzun hikayelerim var..
arası yok!

ve işin aslı, hepsi oldukça sıradan..

üçkasım

sade

seni düşünmeye başlamak, kendiliğinden uzayıp giden bir veda öpücüğü, bir perdeden sızan turuncu ışık..
sürprizli,
tatlı,
karamelli..

olsa da yesek!

eh

hayat kapağı açılmamış bir kavanoz hala. yaşamaya başlamadım yani henüz. zorluyorum.. avuç içlerim kıpkırmızı, acıyor, o ise bükük, çizik..
korkarım birgün biri gelip tek hamlede açacak benim yorduğum kapağı, yüzünde sahte bir merhametle. ben kızgın, yenik..
ve bu kez de kavanozun içindekini istiyor olacak mıyım, şüpheliyim..
e doğa kanunu..

yirmidörtekim

20 Kasım 2009 Cuma

[.]

ben dün 'bişey' izledim..
ne denir ne denir diye düşünürken, bir baktım biri en güzelini söylemiş;
"mısır apartmanından istiklale çıktığımda ne yöne gideceğimi şaşırdım.."
imzamı atarım..

16 Kasım 2009 Pazartesi

şimdi

fısılda..
evet..
ve az konuş..
sakin ol.
yavaş yavaş yürü..
usul usul dokun..
sevme!
dur!

eylül

14 Kasım 2009 Cumartesi

boş

oraya düşmüş gibi, yanlışlıkla.. sakil..
resmin sağ alt köşesindeyim, perdenin arkasında..
boşver.
sormuyorum artık.. benim de cevabım yok çünkü..
arsız olmadım hiçbir zaman..

.. . .

11 Kasım 2009 Çarşamba

rüyamda,

bi saraydayız.. girişte fıskiyeli bi havuz var, şelale! koccaman bi salona alıyolar bizi, bence balo salonu falan, tam ortada mermer bi sehpa, etrafında dört koltuk var, yani yalnızca bunlar var, saraya haciz gelmiş gibi.. oturuyoruz, ikram kıyamet, şahane peynirli kurabiyeler var, rengarenk artiz limonatalar falan.. bi bahçeye açılıyo bu salon ve o bahçe sonsuz büyüklükte, hava harika, bi dolu insan eğleniyo ve hepsini biyerlerden tanıyorm ama -tabii ki- hatırlayamıyorum. hayvanlar da var bahçede, hatta zürafa var bitane! saray abdülhamitin heralde! neyse biz üç kişiyiz, bu elemanları da tam tanımıyorum ama bi dördüncüyü bekliyoruz o salonda, o da gelince uzun ve eğlenceli bi roadtripe çıkçakmışız.. hep bahar olan yerlere gidilcekmiş, ben hep önde oturcakmışım ve o peynirli kurabiyelerden verceklermiş bize yolda yiyelim diye.. ama bu kadar güzelliğin içinde ben tedirginim, zürafada gözüm hep, sonra birden buika'nın luz de luna'sı çalmaya başlıyo, keyifleniyorum, arkama yaslanıyorum. o anda hizmetkarlardan biri (çok fena garson diyesim geliyo) yanıma gelip, 'hatırladınız mı, o kitapçıda ben önermiştim bu albümü size' diyo, 'a evet, o günden beri aklımdasınız, çok teşekkürler, harkulade!' diyorum. mahçup olyo ne alakası varsa, bi limonata daha bırakıp sehpanın üzerine, geri geri gidiyo.. döne döne çalarken şarkı, uyandım..

yine de güzel süprizli şeyler,
yeşil mandalinayı soyunca içinden turuncu çıkması falan..

not: o adam gerçekten kitapçıda o albümü öneren adamdı, sayemde hizmetkar oldu..

6 Kasım 2009 Cuma

it's a beatiful day

ard arda anlamlı iki kelime söyleyebilmeyi ummakla geçiyor zaman..
söylesem..
bu kez de onu anlayacak birini beklemekle tükenecek...
bulduğumda, kelimelerin içi boşalacak, ona yakışanları aramaya koyulacağım..
ve bu arada zamandan daha hızlı tüketeceğiz suretlerimizi, bedenlerimizi..
yine ve daha yenik, mutsuz olamayacak kadar duygusuz ve sıfırlanmış olarak döneceğiz evlerimize..
yarışan köpekler gibi..
zaafımızla kandırılacak, peşinden koşacak, ezip geçeceğiz birbirimizi..

düpedüz aptallık..

4 Kasım 2009 Çarşamba

güzel olurdu..

bi enstrüman çalsaydım.

30 Ekim 2009 Cuma

buldum!!

neden yanlış(!) şeyler söyleyip, saçma cevaplar verdiğimi buldum!
tembellikten..
aklıma gelen ilk şeyin doğru olup olmadığını düşünmeye üşeniyorum! hazır aklıma gelmişken, soğutmadan söyleyiveriyorum..
ha o ilk aklıma gelenler niye hep o kadar saçma..
işte onu bilmiyorum..

28 Ekim 2009 Çarşamba

gün

siz de yoruluyor musunuz benim gibi?
düşünmekten..
yetişmekten ya da gecikmekten..
aklınızdakilerden ya da bilmediklerinizden..
bazen sadece durmak, son güç çalışan zihnimi dinlendirmek istiyorum. ayağımda havlu çoraplarım, dizlerimi göğsüme çekip, kocaman bi koltuğun sefil bi köşesine ilişip, orda hafif filmler izlemek, sıcak kahveler içmek istiyorum. yetişmesi gereken işleri, çevirilmeyi bekleyen telefon numaralarını, gönderilecek mailleri, dolap içlerini, aldığım kiloları, üzdüğüm insanları, kırdığım potları, yenilgilerimi, hiçbir şeyi düşünmeden..
boşlukta..
asılı..
yalnız ben olamam böyle hisseden, hepiniz dimdik ve vakurken bir ben miyim zayıf?!
arada siz de kapatmak istemiyor musunuz kendinizi, yorulmuyor musunuz?
söyleyin,
hep susacak mısınız?

26 Ekim 2009 Pazartesi

neden?

bitmeyen günler var..
hiç bitmicekmiş gibi duran günler..

15 Ekim 2009 Perşembe

senin

kokunun bir rengi var.
fakat, o rengi tarif edecek kelime yok...

10 / teşvikiye

ilk

o an benim için fazla büyülüydü belki.. masalsı.. saçlarımın üzerinden uçup gitmiş olmalı, fark edemedim.. sen anlattığında anımsamakta güçlük çekişim de bundan..
söylediğine göre; karşılıklı iki vapurda oturup, dakikalarca birbirimize bakmışız, onlar salınıp duruken biz inadına devinimsiz..
"uçuşan saçlarını dahi düzeltmiyordun. bakışlarının donukluğu çok ürkütücüydü ama kendimi alamıyordum" dedin bana.
donuk bakmak..
tedirgin oldum biraz..
bunu fark edince utandın derhal ve " 'sabit' demeliydim" dedin.
inanmışı oynamıyı iyi bilirim, ömrümü bununla geçiriyor, hayatımı böyle kazanıyorum nasılsa..
inandım(!) sabit bakıyorum ben.
"düşündüklerimi unutup, düşündüklerini bulmaya koyuldum" diye devam ettin, "sonra, yanında olmak istedim, seninle aynı yöne bakmak.. ama bir mucizesi olmalıydı bu beraberliğin.."
"mucize" diye araya girdim, "buna inanmıyorsun gerçekten, değil mi?!".
"o an yanına gelmekle karşılaştırılınca, bu düpedüz kolaya kaçmaktı" diye cevap verdin.
güldük..
tebessümlerimizden sonra, bu ilk -karşılıklı- gülüşümüzdü.
"seninle başka bir yerde, yeniden karşılaşmayı diledim o an"
duraksadın,
"bunun iki yıl alacağını bilseydim daha dikkatli ve çevik olurdum " dedin.
sustuk..
bu ilk kez değildi..

10.10.09
üsküdar

14 Ekim 2009 Çarşamba

26.09

o gün sarhoştum ben, hala.. ve güzeldi herşey; hava, beyoğlu, tünel, yediklerim, içtiklerim.. hiçbir şey yoktu aklımda, tertemizdi zihnim..
huriye yan masada oturan bir yabancı, bu tanışma ve flört karelerini fotoğraflayan..
yardımcı rollerde göz dolduran kulaklıklarımda nicholas payton çalıyordu, elimdeki kitap ikinci kez okunan bir işigüzel..
ve sarhoştum ben, hala..

8 Ekim 2009 Perşembe

üçkağıt

hayattan bana verebileceklerinden fazlasını istemiyorum..

tok gözlüyüm evet..

6 Ekim 2009 Salı

m.

yeni defter aldım kendime..
bunda bir metafor aramaya gerek yok..
eski defterden gerekli(!) bilgileri yenisine aktarırken biraz göz gezdirdim.. sayısız bilet, hatırlatma notları, telefon numaraları, yazarı not edilmemiş kitap isimleri, yazımın okunmadığı, kırmızı mürekkebi dağılmış yazılar, mutsuzluk, umutsuzluk, suskunluk, saklılık, bıkkınlık, bilmezlik, bilinmezlik..
aylardır çantamda, kolumun altında taşıyormuşum bunları..
yazık..
şimdi kurtulmak zamanı tüm ağırlıklarımdan.. istiflediğim yeter! dönüp dönüp ardıma baktığım..
bir dolu yanlışım var muhakak! olacak da daha.. kırılacak kalbim ve ben de kıracağım birilerini, evet..
potlar kıracak, imla hataları yapacağım ve kimbilir kaç dosyayı kaydetmeden kapatacağım..
düşeceğim, birşeyleri düşüreceğim, yemekleri yakacak, anahtarımı kaybedeceğim..
tümbunların insan olmamla bir ilgisi var mutlaka!
üzüleceğim bir aralık ve saklayamayacağım bunu yine ama utanmamayı öğreneceğim bu kez!
susmam gerekirken konuşacak, söylemem gerekenleri sır gibi saklayacağım..
kahkahalar atacağım bir masanın başında, yanımda dostlarımla, ertesi akşam ağlayacağım kederden, yalnız..
ama her sabah uyanacağım, denemek için yeniden..
ve yeni defterime yazacağım bunları, aylar sonra böylesi öfkeleneceğimi bilerek..

5 Ekim 2009 Pazartesi

yazık ki

hiç elde edemediğim iplerimin ucu kaçtı..
bu daralan mekanlarda nefessiz kaldım..
ve öldüm..

ölmek esnek bir hal!
günahsız..

bu yüzden birden çok yerdeyim bir anda..
can yakıyorum..

hırsımın saklanacak hali kalmadı, çığrından çıkmış, dizginlenemez..
hırsım birden çok renk, sert bir ezgi, acı bir içki..
hırsım benden çok..
hırsım var,
hırsım yalnız..

ben..
ben öldüm..

1 Ekim 2009 Perşembe

canım,

kırdım seni biliyorum.. ama özür dilemeye cesaretim yok.. sesimi duymasan daha iyi olacak herşey ve biliyorsun telefonla aram ne kadar kötü.. işte bu yüzden bu -hiç okumayacağın- mektubu yazıyorum.

özlüyorum seni. konuşmalarımızı, içtiğimiz arjantinleri, gittiğimiz oyunları, filmleri.. (biletçinin filmin adını söyleyemeyişini hatırlıyor musun? ne kadar utanmıştı..)
yanında şımarmayı özlüyorum. bilmediğimi esirgememeyi, senden öğrenmeyi özlüyorum. saçmalamayı, o halimin seni güldürmesini, sessiz dürüstlüklerimizi..
mahçubiyetini, mahçubiyetimi, hiç susmayışımızı, birbirimizi ellerimizden tutarak susturuşumuzu..
kelime oyunlarını, karşılıklı küstahlıklarımızı arıyorum. beni cesaretlendirmeni, önemli hissettirmeni..
seni özlediğim kadar, senin tanıdığın begümü de özlüyorum.

aslında herşey aynı..
küskün ve şımarık bir baş belasıyım hala..
bencil biraz da..

ben iki bilet alsam o filme, senin bir tane olduğunu bile bile.. -e severiz biz şiddeti ve gerilimi, evet belki biraz da pornografiyi..-

gelir misin benimle?
izler misin o filmi?
o filmi benimle izler misin?
benimle o filmi izlemek ister misin?

beni affeder misin?

30 Eylül 2009 Çarşamba

?

'siyah daima gol atar' demiş miydim

28 Eylül 2009 Pazartesi

siz

parmak uçlarım soyuluyor..
deri değiştiriyorum yine bir mevsim dönümü..
birden bire, telaşla..
bedenim hafızasını silmek, tenini, kokunu kazımak ister gibi..
hınçlı..
ellerim yeni bir mevsime, yeni dokunuşlara hazırlanıyor adeta.
dizlerimin üzerindeler şimdi, üşümüş ve biraz utanmışlar..
ve yalnızlar elbette..
elbette!!

24 Eylül 2009 Perşembe

çapraz

anılar biriktiriyorum..
bir gün lazım olur diye.. ne bileyim belki anlatmak gerekir, gülmek gerekir, belki ağlamak.. yalnızlık hasıl olur, hatırlamak iyi gelir bir gün, başka bir zaman ağır gelir, unutmak gerekir belki.. bilmiyorum.. hiçbir şeyi bilmediğim gibi bunu da bilmiyorum..

şişeleri de böyle biriktiriyorum ben.
bir gün lazım olur diye.. boş şişeleri, evin unutacağım boş köşelerine istifliyorum. şuursuzca.. herşeyi olduğu gibi şuursuzca yapıyorum bunu da..

tenimdeki ışığa aldanmamak gerek, kış geldi..
fısılda..

23 Eylül 2009 Çarşamba

döndüm

"why do i fall in love with every woman i see who shows me the least bit of attention?"

16 Eylül 2009 Çarşamba

bu sabah taksici,

'sen gülünce' dedi, 'güneş açtı..'
'ne olur şu yaşlı amcana acı, esirgeme güneşi. hayatta hiçbir şey üzülmeye değmez.'

güldüm.

15 Eylül 2009 Salı

punk

kalabalığın ortasında, kolunun altında uzun, demir bir çubukla yürüyorsun.
hızlı hızlı yavaş..
zik-zaklar çizerek..
sonra aniden durup, hızla dönüyorsun..
bir sağa, bir sola..

ortalık savaş alanı..
görmüyorsun.

sevgilim.

11 Eylül 2009 Cuma

hayat felsefem;

learn something every day

dam üstünde saksağan

insan kendini taşıdığı zaman, bunu herkes fark ediyor..
yoksa, kaftan giysen hikaye..

10 Eylül 2009 Perşembe

fatih hesabı getir!

dün gece yine aynı şeyleri anlatmaya başladım. sustum sonra, mahçup.
"anlat" dedi, "usanmadım".
anlattım ben de, aynı detaylarla, müziği kulağımda, kokusunu üzerimde duyarak..
"sonrasını biliyorsun" dedim, "uyuduk.."
"biliyorum." .. "aşıksınız, hala."
"buna inanarak epey zaman harcadım. artık duymaya dahi tahammülüm yok!"
"keşke onu da inandırmaya çalışsaydın." dedi.
çok hata yaptım ben..
çok.
"istemedi" dedim, "o istediğinde de çok geçti".
"klasik" dedi.
doğru.
klasik.

4 Eylül 2009 Cuma

defterim bitiyor

bir karanlıkta dans ettiğimizi hayal ediyoum ben..
bizim..
bir chet baker şarkısında..

seviyorsun beni..
ve -şanslıysak şayet- ben de seni..

3 Eylül 2009 Perşembe

arada uçarım..

acısosu seviyoruz,
karamelli dondurmayı da..
ama ikisini birarada tüketimiyoruz..

öyle düşünmek lazım..

1 Eylül 2009 Salı

31 Ağustos 2009 Pazartesi

jamie

düşündüklerimle dinlediklerim uyuşmuyor.
dinlediklerimle izlediklerim de,
izlediklerimle yediklerim,
yediklerimle okuduklarım,
okuduklarımla gördüklerim,
gördüklerimle içtiklerim,
içtiklerimle hissettiklerim,
hissettiklerimle giydiklerim,
ve giydiklerimle söylediklerim,
hele söylediklerimle düşüncelerim, hiç..



eylül gelse, kalsa, gitmese..

28 Ağustos 2009 Cuma

21 Ağustos 2009 Cuma

de ki;

ona dair herşey aklıma beni getiriyor..

19 Ağustos 2009 Çarşamba

e ulen!

biliyorsun, çok bişey istemeyiz biz hayattan, bolca kakara kukara, biraz saygı, biraz sağduyu..
bu.

ve özledik..
araya sıkıştırdığın akın eldesi her dinleyişimizde biraz daha çok..

18 Ağustos 2009 Salı

merlot

olur ya, bişey(ler)i çok(ama çok) istersin, sonra yeni bişey(ler) olur da vehamet yön(yer) değiştirir..
sonra evvelce ne istediğini unutursun, neden onu istediğini.. (hatta) istemeyi..
olur bu bazen..
bazen de hiçbir şey istemezsin..
bu da olur ama daha nadir..
ve şeyler en unuttuğun(vazgeçtiğin) anda gerçekleşir..
işte bu çok sık olur..

begü(m)sel gerçek;
durumları zaman(ın)dan koparıp, (başka) bir an ilave edersek, elde edilen çözelti (genelde) şaka ihtiva eder, gülünçtür bu.

-vallahi ben içmedim efendim!

14 Ağustos 2009 Cuma

akrostiş

beğenilmeye
en
gelemeyen
üşengeç
manitam

by taner

12 Ağustos 2009 Çarşamba

p1

-alo?
-..
-alo?
-..
-..
..

gerçek bir olaydan alınmıştır

11 Ağustos 2009 Salı

[..]

heimo zobernig

24 Temmuz 2009 Cuma

laf ü güzaf

..serin bir bahar akşam üzeriydi, ortalama bir sahil semtinde sıradan bir bankta oturuyorlardı, el ele..

bir anlatıcı olarak böyle başlamayı çok isterdim, soracak olsak onlar da bunu tercih ederlerdi muhakkak. ancak işin aslı şu; oldukça sıcak ve nemli bir yaz öğleden sonrasıydı ve havasız bir odada, küf kokan iki ayrı koltukta oturuyorlardı.
kız nefes almakta güçlük çekiyordu, sıcaktan değil, az önce söylediklerinin ağırlığından..
geçirdikleri son bir haftanın hızı, zihnini bulandırıyordu, başı dönüyor, yer ayaklarının altında kayıyor, ağırlığını hissetmiyordu. midesine gelince tarifsiz bir bulantı/ağrı/sancı/yanma/patlama halindeydi, günlerdir yemek yiyemiyordu. buna karşılık saçları ışıl ışıl, cildi pürüzsüz, kahkahası daha büyük, bakışları daha dinamikti.
evet, kız aşıktı ve az önce bunu adama itiraf etmişti (gerek varmış gibi).
"ben" demişti, "sana aşık oldum, seviyorum seni!" panikle ve acemice.
"biliyorum" demişti adam buna karşılık olarak.
bir dolu şey bilirdi adam zaten. kibiri, küstahlığı, bir kadını tavlamayı, bir kadını yıkmayı, ilgisiz olmayı, ilgiliymiş gibi davranmayı, bir enstrüman çalmayı, güzel makarna sosları yapmayı, -kimse inanmasa da- golf oynamayı ve en iyisinden ayak masajını.. bilmediği tek şey vardı adamın; 'sevmek'! kendini bile sevemiyordu bu uzun boylu, bakımlı, zengin, her şeyi bilen zavallı adam.
kızınsa bildiği tek şeydi sevmek.. elinden gelen tek şey..
"biliyorum" dedi adam yeniden ve kalktı, "seni evine bırakayım".

..aradan yıllar geçti, yine bir bahar akşamı mütevazı bir çay bahçesinde karşılaştılar, "ben" dedi adam, öptü kızı. "bekledim" dedi kız..

bir anlatıcı olarak böyle bir finalle bitirmeyi çok isterdim, soracak olsak onlar bunu tercih eder miydi, bu kez şüpheliyim. ancak işin aslı şu; yıllar sonra, kız (o şehri değilse bile) bir şehri terk ederken çaldı kapısını her şeyi bilen adam, geçen sürede hiçbir şey olmamış gibi davranmayı da pekala bilmişti.
"sen" dedi adam, "beni sevmeseydin, seni sevebilirdim".
"biliyorum" dedi kız. bir dolu şey öğrenmişti; ayağa kalkmayı, tekrar düşmeyi, kalp kırmayı, terk etmeyi, sahte sahte gülmeyi, yalan söylemeyi, zeytinyağlı biber dolması yapmayı, kumanda tamir etmeyi, -kimse inanmasa da- ıslık çalmayı. ve tabi ki birşeyi unutmuştu kız; sevmeyi..

23 Temmuz 2009 Perşembe

insan garip şey..

yirmialtıyaşımda müthiş bi aydınlanma gerçekten..

21 Temmuz 2009 Salı

e evet!

hepimizin sırları var.. abartmamak lazım..
aksi taktirde olduğumuzdan da sıkıcı olurduk zaten..

11 Temmuz 2009 Cumartesi

su

kapalı yerler ne fena..
çatılar, duvarlar, kapılar..
ama dışarda da insanlar var, konuşuyorlar, sorular soruyorlar..
nasılsın? ne oldu? bu sandalye boş mu?
müzikler..
çok fazlalar..
yazılar, yazanlar..
......."kelimeler çok gerizekalı şeyler" demişti biri, haklıymış..
eski mailler, okunmamış kitaplar, hayal kırıklığı filimler..
......."hayal kırıklığı ne saçma" demişti başka biri de..
yarısı boş, dolu kısmı leş defterler..
çöpler.. şişeler..
yastıklar, çarşaflar, pikeler..
meyve çekirdekleri, boş kadehler..
kırık bir toka, eski bir bilet..
kapalı yerler..
ve her hangi bir gecede bir trio dinlemek..
açık havada..
bu kadar basit..

8 Temmuz 2009 Çarşamba

sosyal tutanak

-..bazen o kadar çok arıyo ki, aduket çekmek istiyorum..
-ya bırak hacı, yapamazsın!
-niye olum, şu hayatta rei-ki diye bişey var, aduket mi olmicak?!

aylar önce, yine bir pazar sabahı,
yan masada oturan iki adamın konuşmasını
ilgiyle ve ilişkilendirmeye çalışarak dinlemiş,
defterimi bulamayıp telefonuma kaydetmiştim,
bugün karşıma çıktı..
o gün sorduğum şeyi tekrarlıyorum; ne alaka?!
ayrıca bkz. sevgiliye aduket çekmek

3 Temmuz 2009 Cuma

dlc

-o hep istediğim büyük kadehlerden aldım kendime, iki tane. tek almak fazla depresif gelmişti ve itiraf edeyim kasadaki kızdan utandım biraz. ama, daha eve gelmeden kırıldı biri.. ironik değil mi?
-bilmem, öyle mi?
-evet ironik..
-daha depresif bi durum..
-saol.
-rica ederim. çok yoruldum ben, ard arda üç toplantı yaptık bugün.. ..sonra 'ben de bu imzayı atmıyorum o zaman' dedim, kalkıp, kapıyı vurup çıktım odadan. dinlemiyorsun.
-yo dinliyorum, kapıyı vurup çıkmışsın.
-tamam sustum. sen ne yaptın bugün?
-hiç.
-ne demek?
-akşam üzeri bir an için iyi hissettim kendimi, ama bir an. sonra yürürken erdal inönüyü gördüm sandım. sonra canım çok feci kavga etmek istedi. bir ara da susadım, ama acıkmadım bugün de. en son da, kırılmayan kadehle şarap içiyordum..
-ve ben geldim..
-ve sen geldin..
-gitmemi istersen problem olmaz..
-yo kal, ama konuşmamı isteme..
-peki..
...
-bana da şarap var mı..
-şarap var.
-ama kadeh yok?
-yok.

2 Temmuz 2009 Perşembe

ee?

'ama bu uzun bir hikaye' demiştin,
vaktim olduğunu söylemiştim ben de,
hala bekliyorum..

29 Haziran 2009 Pazartesi

gel,

hayatımı düzene sok artık..
uykularımı..

27 Haziran 2009 Cumartesi

26 Haziran 2009 Cuma

2-3-2-2-1

çok ağır bir konu bu..
uykusuzluğa, kalp ağrılarına neden olan, beyin tümörüne yol açabilecek kadar büyük sözler bunlar..
..
bir masanın etrafında oturmuş, birbirimizi izliyorduk. bu bir cesaret müsabakası değildi elbette ama ilk konuşanın kazanan ilan edileceğine kuşku yoktu. susuyorduk. uzunca.
işin komiği, ilk konuşan en cesaretsiz olanımız oldu;
'kahve yapıyorum, isteyen var mı?'
..
daha korkak.
kaypak.
korkak.
..
kapandı konu.

22 Haziran 2009 Pazartesi

ben.

bubirdüşüş..
yüzüstü..
yüksektendeğilamahızlı..

'herhangi'den'hiç'likçıkarsakbukalırherhalde..

20 Haziran 2009 Cumartesi

.o kadar.

ön yargıdan,
peşin hükümlü insanlardan
-çok net-
n e f r e t ediyorum!!

16 Haziran 2009 Salı













olmuyor.













13 Haziran 2009 Cumartesi

. ____

belki de nokta cümlenin başına gelmelidir artık..
.belki

12 Haziran 2009 Cuma

10 Haziran 2009 Çarşamba

haberci

geliyor!
hissediyorum diyorum size..
havada kokusu var[.]

şehre gelmiş, bir otelde sinsice saklanıyor bile olabilir..

yazdıklarımı okudum bugün, sevdim..

4 Haziran 2009 Perşembe

mütemadi

bi huzursuzum bugün..
sol kolum ağrıyor..
kötü şeyler düşünüyorum eni-konu, bile-isteye;
leş gibi oluyor be içim bazen!

kuldan saklamamayı öğrendik biz..

ama hep -mış gibi yapıyoruz..
bilemedim..

bildiğim de görülmemiştir zaten..

'olur öyle' deme,
olmasın!!
üç değil iki nokta, evet!

3 Haziran 2009 Çarşamba

smv

'marcus yine gel' demiştim ya;
o kadar gönülden istemişim ki, davetime icabet etmekle kalmayıp, diğerlerini de getiriyor.
playlistte dört adam var zaten, biri ölü -gelmesi güç ve ürkütücü olur-, kalanı bunlar!
bilet taptaze çantamda, keyifliyim çok..

hisse: bişeyi çooook gönülden istersek, fazla fazla olur(muş)(tu)(mu?)!

gerçek..

'kafan karışık, hedefini kaybetmişsin'
dediler bana dün..

hah! her zaman..

2 Haziran 2009 Salı

26 Mayıs 2009 Salı

devendra begüler diyarında

truvalı helen..
gece yıldızı..
bi sıcak-bi soğuk..
oi va voi..

25 Mayıs 2009 Pazartesi

22sth

dün gece kapı çaldı, garip bi saatte, hani şu 'geç mi oldu' diye kırk kere düşünülen, düşünürken gerçekten geç olan saatlerde..
'hah!' dedim, 'geldi!'..
o haber, o adam, o kadın, o çocuk, o gün, o an, geldi.. sonunda..
ama yoktu, kapıyı açtım yoktu, pencereden baktım, sokakta da yoktu. gitmiş değil, gelmemiş..
hiç.

21 Mayıs 2009 Perşembe

Zzzz

bazı sabahlar uyanmak için o kadar çok enerji harcıyorum ki, günün kalanı için bir şey kalmıyor..

18 Mayıs 2009 Pazartesi

çemkiiiiiiiirr!

çok yetenekli adamlar var ya.. böyle iki çizgiyle işi bitiren adamlar.. sonra bi de dev bi imajını koyup çatlatıyorlar dostu-düşmanı.. gazoz kapağı açacağı dersin...

sinirleniyorum..

bi de, ceketlerim vardı benim baharda giymek için, boynuma dolamayı özlediğim şallarım.. olmadı ki böyle dann diye!

"yakın zamanda 'oha büyükmüş' dediğim yaşlardayım şu an" dedim bugün, fena..

of!

bu arada, dördüncülük çok bile oldu o şarkıya..

b

Gregoire Alexandre*

13 Mayıs 2009 Çarşamba

kusurlu mal

bi sorumluyla görüşebilir miyim lütfen?! saat sabahtan beri bi altı bile olamadı!!

zamanın bu kadar yavaş geçiyor olması..
a y ı p !!

sorunluyum evet..

1 Mayıs 2009 Cuma

hatırladım bitti..

yıllar sonra sana dair bi şeyler çıktı karşıma, bunalmış ve avareyken zihnim. öyle de pis bi şarkı çalıyordu ki, kim olsa.. neyse ben vardım bi tek ve karıştım yine evet..
görüyorsun ya gecenin ikisi, sen gölgeni kovalarken, ben elimde soğumuş kahvem bi pencerenin kenarında seni hatırlıyorum, düşünecek vaktim yok, hatırlayıp hızla unutacağım..
bak o şarkı yeniden başladı, şimdi daha pis..
kahve daha soğuk..
ben daha karışık, çok sessiz, az yalnız, hep stabil..
benim olmadığına değil, hiç senin olamadığıma yanarım..
git şimdi,
iyi geceler..

29 Nisan 2009 Çarşamba

bi git!

ne yöne olduğunu bilmedikten sonra, bir sıçrama noktası ne işe yarar ki?!
eğlence?!

17 Nisan 2009 Cuma

bu bahar

bir masanın iki tarafına oturmuşuz, ben soluk soluğa konuşuyorum. masanın üzeri, içi enfes yiyeceklerle dolu tabaklarla kaplı, yiyecekler hep tek lokmalık -bazen ısırmak bile külfettir- ve şarap içiyoruz, sesimdeki çatallanmadan, anlattıklarımın mahremiyetinden anlıyorum ki bu ikinci şişe.. sen sakinsin, ben anlattıkça daha da sakinleşiyorsun ve ben senin en çok bu yönünü seviyorum. anlattığım hikayelerin tek benzerliği benim olmaları, bazen gözlerim doluyor, o anlarda yerinde kıpırdanıyorsun, arkana yaslanıp kendimi telkin edişimi izliyorsun. bazen de coşkudan kendimi kaybedip kahkahalar atıyorum, bu sefer de öne doğru eğilip gözlerimin içine bakıyorsun, utanıyorum, sen kocaman gülümsüyorsun ve ben sana aşık oluyorum.
yürüyoruz sonra, havanın serinliğinden dem vuruyorum, elimi tut, beni ısıt istiyorum çünkü, sen susuyorsun yine, adımlarını izliyorsun. ne düşündüğünü delice merak ediyorum, ama o dakikada seksen soru soran kadınlardan değilim ben, merakın yarattığı deliliği seviyorum, seninle birlikte adımlarımızı izliyorum.
aniden duruyorsun, ben fark edene kadar geride kalıyorsun, dönüp sana bakıyorum, sen de bana. sen bana baktıkça ben sana aşık oluyorum, sen duruyorsun, bana bakıyorsun. yavaş, çok yavaş üç adımla yanıma geliyorsun, eğilip nefesini yanağımda gezdirdikten sonra kulağıma minicik fısıldıyorsun; 'sevgilin olmama izin ver'..
sen bir cevap beklerken, ben sana aşık oluyorum..

altınisan

saat yedide havanın hala aydınlık olmasını kendi zaferim sayıyorum.
al, bu kadar da küçük insanım!

14 Nisan 2009 Salı

b. moda'dan bildiriyor;

bu listede atılmış büyük bir tik..
yepyeni.. benim..
eklem ağrılarım geçmedi henüz, ama huzurluyum..
çok..

31 Mart 2009 Salı

bu ara,

herkesin "kusursuz" olduğunu söylediği hayatıma kusurlar üretiyorum, çözümler burnumun dibindeyken, ben görmezden geliyorum, önüme çıkan fırsatları düşünmeden geri çeviriyor, yanlış kararlar alıyorum.
dertsiz başıma dert arıyorum özetle.
herşey yolundayken, şans her zaman yanımdayken, geniş zamanlarda yaşayıp, dinç ve huzurlu bir şekilde uykuya dalacakken, şımarık bir çocuk gibi bahaneler uyduruyorum..
böyle mi?
teselli edenlere inanırsak böyle evet.
çünkü ben sıkıntı nedir bilmedim bu zamana kadar tabii, o yüzden böyle minik şeylere takılıyorum..
evet.

ne aptalım..
anlattığım için..

16 Mart 2009 Pazartesi

*marcus!

sensiz ne yapardım!!
gel yine..

13 Mart 2009 Cuma

bu sabah şunu yaptım;

uyandım, hazırlanıp evden çıktım, durağa yürüdüm 5dk., otobüse bindim, yolculuk 25 dk., ofise yürüdüm, pastaneye uğradım 5dk., kapıdan girip kabanımı çıkardım ve 'a-a ben bu hırkayı mı giymişim?' dedim. 35dk.'da giydiğim şeyi unuttum!

dün de şunu yaptım;
onikiyile onikiyi toplayıp yirmiiki buldum..

11 Mart 2009 Çarşamba

7 Mart 2009 Cumartesi

3 Mart 2009 Salı

>>

"çekiniz" yazan kapıyı ittim yine..

25 Şubat 2009 Çarşamba

24 Şubat 2009 Salı

14 Şubat 2009 Cumartesi

bu kelebek,

nabokov'u hatırlattığı için burada yalnızca..

ilmek

nasıl karışıyor insan zihni..
ne kolay ve
ne kadar fazla!
uğultu ve bulanıklık...
dolu bir mide, boş bir zihin..
"netlik" bir yerlerde tek başına ve vakur..
ve daha çok ketum..

bir cümle;
"oh o da benim gibi yalan söylüyor!"
leş!

yüzlerini görüyorum insanların, boş bulunup 'doğru', 'içten' birşeyler söylediklerinde kaçırıyorlar gözlerini, düz konuşmak utanç kaynağı..
ne saçma ama..
ne korkunç..
buna alışmak ve omuz silkmek keza..
of,
uğultu ve bulanıklık.

________
bağlı olduğum koltukla sonsuz bir uçurumdan düşüyorum, bir yere ait olduğum sanrısıyla..
süzülüyorum diyelim...
sonsuzluk korkunç, bilinmez gelecek zamanlar katlanılır gibi değil
-ki 'gelecek zaman' başlı başına bir çıkmaz-.
beklenti, özlem, kuşku, merak, pişmanlık ya da ikircik; hiçbiri!
heyecana dair en ufak iz yok..
etim süzülüyor, zihnim seyirde..
uyanamıyorum.
bir kabustan soluk soluğa uyanacak enerjim yok
.
________

11 Şubat 2009 Çarşamba

9 Şubat 2009 Pazartesi

dün

harika bir pazar öğleden öncesi geçirdim!
son derece 'begüm'.
sabah bindiğim taksinin şişhanede poposunu çukura sokup beni yarı yolda bırakması, yağmur deliler gibi, ama de-li-ler gibi yağarken benim koşmak zorunda kalmam falan hiç problem olmadı, izin vermedim yani.
ama sonra, yan masada oturan ve karşısındaki -bildiğin türk olan- adamın "yea yea anladım" sayıklamaları arasında, bağıra bağıra %65 oranında ingilizce konuşan kadın, gazete zevkimin içine etti ve ipodumu yanıma almadığım için kahrolmama neden oldu!
bir kuple;
"..brainde bi space varmış, orda innanılmaz power toplanıyomuş.."

-b: o power...

6 Şubat 2009 Cuma

hep

çok fazla!!
insanlar,
insanların bilmedikleri,
hayatın devam etme hızı,
iş saatleri,
kalp kırıkları,
sokak kedileri,
giyilmeyen giysiler,
müsveddeler,
isimler,
mutsuzluklar,
faturalar,
cevapsız aramalar,
sessizlikler...
çok fazlalar..
eksiklikler,
yalnızlıklar,
kalabalıklar,
yılgınlıklar,
yorgunluklar,
yenilgiler,
uyku,
tahammülsüzlük,
özlem,
çok fazla!
kalp kırıkları...
en çok..

5 Şubat 2009 Perşembe

hof!

bu kadar 'yeni'nin içinde, hiçbir şey değişmiyo.
çok garip lan!

istek_siz_lik

bu ara herşeye 'olmaz' deyip, asla çözüm sunmuyorum..
rahatsız bi durum..
hı hı, evet..

28 Ocak 2009 Çarşamba

27.01.2009

benim başıma daha güzel ne gelebilir?!

26 Ocak 2009 Pazartesi

before sunset *

...

celine: ... i can't deal with the day to day life of a relationship. yeah, we have, you know, this exciting time together and then he leaves and i miss him, but at least i'm not dying inside. when someone is always around me, i'm like suffocating!

jesse: no, wait, you just said that you need to love and be loved...

celine: yeah, but when I do, it quickly makes me nauseous! it's a disaster... i mean, i'm really happy only when i'm on my own. even being alone... it's better than sitting next to a lover and feeling lonely. it's not so easy for me to be a romantic.

...

*yine!


laktik asit fermantasyonu

bkz. su baskını..

23 Ocak 2009 Cuma

22 Ocak 2009 Perşembe

20 Ocak 2009 Salı

rica ederim,

ahkâmlarınızı alıp gidiniz! evet evet, kovuyorum sizi, pek doğru anladınız. oradan buradan okuyup devşirdiğiniz lakırdılarınızı da unutmayınız. bilhassa kalbinizi kırmak için söylüyorum ki, aslınızı öykünmelerinizin ardına saklayamazsınız, kendinize duyduğunuz acıma hissinin müptelası olmuşsunuz küçük dostum!

hey!
kaçarken maskenizi düşürdünüz, gittiğiniz yerde lazım olabilir...

19 Ocak 2009 Pazartesi

yirmialtınisanikibinsekiz

kendimi saklayacak değilim.

iskemlelerde oturuyorlardı, bir örnek, ahşap iskemlelerde... genç ve sabırsızdı hepsi, kendi aralarında konuşuyor, ara-sıra gülüşüyor ama çokça etrafı gözlüyorlardı. pırılpırıldılar, heyecanlı ve umutlu... yalnız, içlerinden bir tanesi farklıydı, durgun -daha sonraları onun için en sık kullanılan sıfatın bu oluğunu öğrendiğim için burda özellikle kullanıyorum-, sessiz ve tedirgindi. aynı pırıltı onun gözlerinde yoktu, daha çok kaygı vardı hatta ve bunu bildiğinden sürekli kaçırıyordu bakışlarını. omuzları düşük, dudakları gergin... hırsla önündeki bardağı çeviriyordu.
'sıramı bekliyorum' dedi çok sonra, benim söylediğim onca şeye karşılık. 'gerginsin' dedim, gözlerimin içine baktı, minik ama acı bir tebessüm belirdi dudaklarında. canım yandı, onunkini tahmin bile edemiyorum...

14 Ocak 2009 Çarşamba

anlayan..

işi-gücü, eşi-dostu, makul sebeplerle ihmal etmek istiyorum artık!
hadi bakalım..

12 Ocak 2009 Pazartesi

dördüncüoyun?

bu ara sık sık ve çok çok aklımdasın..
o oyunlara yalnız gidiyorum, bundan belki de.. senden öğrendiğimi kendime satıyorum..
ve ben, seni özledim.
arsız bir başbelasıyım, evet.

6 Ocak 2009 Salı

;

hayata,

başladığın yerle alakalı, buna karar verdim.
olduğun değil, başladığın yerle..

5 Ocak 2009 Pazartesi

hep

odamdayım..
sitem etmesin kimse,
ben etmiyorum..